Ferdî plân

Ferdî plân, bedenlenme sürecine tâbi her ‘varlık’ için, en genel tanımıyla; bir varlık bir ‘beden’e bağlanmadan önce, o varlığın ‘ruh’unun tekâmül icaplarına göre, o beden için ayarlanmış olan plândır. (173) Ferdî mukadderat plânı ya da ferdî plân, insan varlığı için; bir insan varlığının ‘bedenlenme’den önce, ‘teşevvüş’ten kurtulup uyanmış idrakiyle, ilgili vazifelilerle idraki oranında birlikte düzenleyip tertiplediği; dünya hayatındaki tatbikatları sırasında yaşayacağı sınav, deneyim ve gözlemlerle ilgili olan ve bunlar için de bazı özgürlüklere yer veren; ‘yüksek prensipler’e göre ayarlanan; bir veya birkaç ‘mâşerî plân’ın kapsamında olacak şekilde hazırlanan plândır. (89, 90, 186, 204, 205,199, 173, 174)

Ferdî plânın geniş hareket sahasına sahip ve özgürlüğe yer veren bir plân oluşu

Bir beden, varlığın tekâmül vâhididir. (173) Mukadderat prensibine (Kader prensibi) göre vâhit plâna sahiptir. (173) Her bedene hasredilmiş (tahsis edilmiş, ayrılmış), hazırlanmış, o bedenin tâbi olduğu ruhun tekâmül icaplarına göre ayarlanmış bir plân mevcuttur. (173) Ferdî plân kaba ve dar bir çerçeve (irade ve özgürlük tanımayan, sınırları dar, katı) anlamına gelmez; icapların zaruri kıldığı imkânlar oranında daima geniş hareket sahalarına sahiptir. (173) Bundan dolayı sınavlara ve dolayısıyla da özgürlüğe daima yer verici mahiyettedir (özgürlük olmadan sınav olmaz çünkü). (173) Bu plânın prensibi, bedenin tâbi olduğu ruhun tekâmülüne, tekâmül derecesine, tekâmül yolundaki kadrolara, şartlara, imkânlara, özetle, ‘tekâmül’ün bütün icaplarına bağlıdır. (173)

Ferdî plânın mâşerî plânla uyum içinde olması zorunluluğu ve ferdî plânların iki yönden (ferdî cepheden ve içinde bulunduğu mâşerî plân cephesinden) idare edilmesi

Kâinat, fertlerin başıboş halde tekâmül ettikleri bir malzeme sahası değildir. (173) O (kâinat), idrakini (idrak edebilme bakımından) güç sezdiğimiz ve güç sezebileceğimiz ‘yüksek prensipler’in vâzettiği (kurduğu, yerleştirdiği, koyduğu) son derece derin ve yüksek mekanizmada tertiplerin, ayarlanmaların, icapların bütünü, yani Ünite’nin kendisidir. ( 173) Kâinat ‘İlâhî nizam’ın bir ifadesidir. (173) Dolayısıyla her fert, her vâhit beden, bir ferdî plâna sahip olmakla beraber, daima diğer vâhitlerin, yani bedenlerin kendi plânı karşısındaki durumlarıyla ilgilidir, ayarlıdır. (173) Tekâmül, mâşerî plân içinde yürür. (173) Aksi hâlde nizamdan ve ahenkten söz edilemez. (173)

Belirli ‘âlemler’in belirli ortamları nda veya belirli kürelerinde (dünyalarında) bedenler daima birbirlerinin durumlarıyla karşı karşıyadırlar. (174) Bu karşılaşmalar, aynı zamanda, yüksek prensiplerin ayarladığı ferdî plânların bir başka mekanik cepheden daha idare olunuşunu da ifade eder. (174) Bütün bu işler, bu nizam ve tertipler yüksek vazife plânlarının (Vazife plânı) organizasyon sistemleri (Organizasyon sistemi) içinde, vazifeli varlıkların işçilikleriyle yürütülür. (174)

Teşevvüşten kurtulma ve ferdî plânın hazırlanmasına başlama

Ölüm olayıyla ‘spatyom’ hayatına geçen insan, spatyom hayatındaki muhasebe ve murakabesi bitip, teşevvüşten çıkarılınca, yani uyandırılması ve idrakinin arttırılması sağlanınca, “hakiki varlığı”nı anlayabilecek duruma girer; uyanan idrakiyle, çevresini, kimliğini ve ihtiyaçlarını yeniden tanımaya başlar. (204, 202, 89, 315) Genişlemiş idrakiyle geleceği düşünmeye başlar. (204) Kazanç ve kayıplarının derecesini takdir eder, eksiklerini tamamlamak için tekrar dünyaya dönmek ihtiyacını duymaya başlar. (204) Eğer bu ihtiyacının yerine getirilmesi icap ediyorsa, bunu takdir eden vazifeliler yükseklerden gelen direktiflerle derhal yardım etmeye hazırlanırlar ve dünyada kendisine en lüzumlu ve en faydalı olacak ferdî ve ‘mâşerî plân’ının, kendisiyle birlikte düzenlenmesine ve tertip edilmesine koyulurlar. (204, 205)

Böylece yeniden dünyaya girme hazırlığını tamamlamış varlığa, geniş imkân sahası içinde, yeni hayatının dünyadaki tekâmülüne en elverişli şekil ve şartlarını seçme hakkı verilir. (89) Kendisine sunulan seçim sahasının genişliği, onun ‘idrak’i oranında kazanmış bulunduğu özgürlük derecesine bağlıdır: Eğer idraki çok darsa bu saha da onun için çok dar olur ve bazı hâllerde de kendisine hemen hemen yok denecek kadar az bir seçim sahası bırakılır. (89-90) Eğer idraki tüm dünyayı kapsamına alacak kadar genişlemiş bulunuyorsa, dünyada tekrar bedenlenmesine ve tatbikat yapması na da lüzum kalmaz. (90)

Ferdî plânın hazırlanması

Bir fert plânının yapılışı basit bir iş değildir: (188) O ferdin yaşayacağı mâşerî plânlar ile sayısız ilişkileri vardır ki, plân hazırlanırken bunlar hep hesaba katılır. (188) Mesela o varlık, hangi ulustan (Uluslar), hangi dinden (Dinler), hangi örf ve âdetlere sahip cemaatten, hangi eğilim, ‘liyakat’, istek ve kudretlere sahip, hangi ‘inkişaf’ kademelerine ulaşmış ‘aile’ ve fertlerden gelecekse ve onlarla hangi ortak ihtiyaçlara göre mâşerî plânlar kuracaksa, bunlar önceden hep vazifeli varlıkların yardımlarıyla, kendisinin inkişaf zaruretlerine göre, inceden inceye hesaplanır, tertiplenir, birlikte kararlaştırılır, plânlaştırılır ve bu plânla dünyadaki çevresi ayarlanır. (188)

Bu ayarlanma sırasında o varlığın anası, babası olacak bedenlerin varlıklarıyla görüşmeler yapılır, onların da kararlarına bakılır ve eğer bu kararlara göre, ana, baba olacak bedenlerin ferdî, sosyal ve hatta ekonomik durumlarında bazı düzeltmeler ve değişiklikler yapılması gerekiyorsa, bu işler de düzenlenir. (188) Yani vazifeli varlıklar, anne babanın durumlarını da, aralarına alacakları misafire göre, yoluna koyarlar. (188) Kısacası her şey ayarlanır. (188)

Böylece “seçme özgürlüğü” derecesine göre dünyadaki çevresini hazırlayan varlık, bu plâna istekle bağlıdır. (205) Çünkü selâmetinin ancak bu plânın tatbikatıyla sağlanabileceğini takdir etmiş bulunmaktadır. (205, 90) Dolayısıyla dünyada bu plâna sâdık kalacağına söz verir ve bu sözle, dünyada bedenlenir. (205) Bedenlenince tekrar ‘yüzeysel zaman’ hâkimiyeti altına gireceğinden, kendisinden ‘küresel zaman’ idrakine ait zenginlikler silinir ve hepsi şuuraltına atılır (yani o zenginlikler, varlığın tamamından silinip, beyne bağlı kalmayacak 1/8’lik kısmının şuuraltı denilen bölümüne aktarılır, daha doğrusu o zenginlikler muhtevası, artık insanların “şuuraltı” adını verdiği şekilde fonksiyon görecektir). (205) Yüzeysel zamana tâbi olan idrak, yeni şartlar içinde dünyada yaşamaya başlar. (205) Plânını dünyada tatbik ederken, kendisine, spatyom hayatından kalan izlenimleriyle beraber, vazifelilerin yardımları destek olacak ve bu plânın tatbikatında rehberlik yapacaklardır. (205) Hâmi ve yardımcı varlıklar

Bedenlenme ve karşılıklı vazifeler

Bir varlığın dünyaya inişinde birçok vazifeli çalışır. (188) Dünyada da o varlıkla ilgili bedenler (insanlar) bu hazırlıklara genellikle otomatik olarak katılırlar. (188) Ana, baba, akrabalar, yakınlar, ebe, doktor, hastane, bakımhane, yetimhane, okul, cemiyet, devlet; kısacası uzaktan yakından bir sürü beden, dünyaya inecek varlığın yakın ve uzak hayatı için bilmeden çeşitli şekillerde vazifelenir ve bu vazifelerini çoğu zaman otomatik olarak yaparlar. (188, 189)

Kendisi için yapılan bütün bu hizmet, yardım ve vazifelere karşılık, dünyada doğan, belirli bir inkişaf seviyesindeki varlığın da, dünyada yapması gereken belirli işleri olacaktır ki, işte bu işleri yapması onun o dünya hayatı devresine ait vazifesidir. (187) O insanın dünyada yaşaması, kendisine sahip olan varlığın, dünyaya inmeden önce diğer vazifelilerle birlikte hazırlamış olduğu “dünya tatbikatı plânı”nı gerçekleştirmesi içindir. (187) O varlık dünyaya gelmeden önce yapması gereken işleri tasarlamış, göze almış ve onları yapacağına söz vermiştir. (187) Mademki o buna söz vermiştir ve dünyaya inişi de bu verdiği sözün tatbiki içindir, o hâlde dünyaya indikten sonra, verdiği sözü tutması ve borcunu ödemesi, yani tasarlanmış plânı tatbik etmesi şarttır. (187- 188) Çünkü vazife plânının tensibiyle (uygun görmesiyle) kararlaştırılmış işlerin yapılması zorunludur. (188) Böylece kararlaştırılan işler, ‘vicdan’ mekanizması dengesinin ahengi içinde tatbik edilir. (188)

Plânın uygulanması ve ilgili tesirler

Mukadderat plânının (ferdî plânın) tatbikatında ‘cehit’ ve gayret mekanizmasının önemli bir rolü vardır. (184) Belirli ihtiyaçlarla beden sahibi olmuş (Doğum) bir varlık, kendi inkişaf durumuna uygun bir vicdan dengesi seviyesinde dünyada yaşamaya başlar ve plânına göre çeşitli mâşerî durumlarda yer alır ki, bu durumların hiçbiri keyfî ve rastgele değildir. (188)

Varlığın sınav (Sınavlar), deneyim ve gözlemleri için, kısaca plânının icaplarından olan tüm ihtiyaçları için, kullandığı bedenine, yardımcı olarak dışarıdan, doğal olarak, yine ancak o varlık kanalıyla, milyonlarca tesir gelir. (186) Bu tesirler çok yükseklerden gelebileceği gibi, çeşitli şiddet ve güçlerde sonuçlar doğurmak üzere çeşitli tekâmül seviyelerindeki ‘plân’lar ve kademelerden de gelebilir. (186) Varlığın dünyadaki beden hayatına ait çizilmiş olan mukadderat plânının (ferdî plânının) icaplarını yerine getirmek için bedenine inen bütün bu ‘tesirler’ üst ‘Plân’ların daima kontrol ve nezareti altındadır. (186) Dolayısıyla bu tesirlerin en küçüğünden en büyüğüne, hiçbiri boş, mânâsız ve lüzumsuz değildir. (186) Bunların her biri vicdan mekanizmasıyla alakalı durumlar gösterir ve organizmada ayarlanır. (186) Bu ayarlanış, varlığın dünya plânının (ferdî plânının) icapları ve zaruretleri ahengi içinde cereyan eder. (186)

İntiharın ıstırap ve azap sonuçları

Bu kadar ince hesaplarla hazırlanmış bir plân çerçevesinde, bir sürü vazifelinin faaliyeti ve emeğiyle meydana getirilmiş bedenin sahibi olan varlığın da, mensup bulunduğu ‘mâşerî plân’ın fertlerine karşı kuşkusuz borçları olacaktır ki, bu borçlara o, daha dünyaya gelmeden önce kefil olmuş bulunmaktadır. (189)

Buna rağmen o varlık, dünya hayatında bir gün bu hazırlayıcılar ve yardımcılar (Hâmi ve yardımcı varlıklar) önünde vermiş olduğu sözü unutur, kararlarından döner, borçlarını reddeder, plânını tatbik etmekte tembellik gösterir ve üstelik intihar da etmeye kalkışırsa, vazife sezgisine son derece aykırı ve uzak bir harekette bulunmuş olur. (189) ‘Vazife’ sezgisine bu kadar aykırı bulunan bir hareket, o hayatın en alt nefsaniyet seviyesidir ve ne kadar otomatik olursa olsun, onun sorumluluğu ağırdır. (189) Bu ağır sorumluluğun otomatizması da çok şiddetli ıstıraplar ve azaplı reaksiyonlarla tezahür edecektir. (189) Spatyom. Böyle bir insanı ileri doğru ancak bu ağır otomatizmanın zahmetli olan kıyas bilgileri (Kıyas bilgisi) itebilecektir. (189)

Mâşerî plân

Kader mekanizması

Sınavlar

Doğum

Aile

Spatyom